Melody Wilder, aynı gün içinde hem çalıştığı şirketteki sıkıcı işinden atılır, hem de aynı derecede sıkıcı sevgilisi tarafından terk edilir. Üçüncü darbe ise, kelimenin gerçek anlamıyla öldürücü bir darbedir. Doktor (Janeane Garofalo) ona, ameliyat edilemeyen türden bir gırtlak kanseri olduğunu söylüyor. İki ay ömrü kalmış. Melody bunun üzerine düşünüp taşınıyor, ömür boyu biriktirdiği parayı çekip gününü gün etmeye karar veriyor. Büyük, çok güzel bir daire kiralıyor, bir sürü eşya alıyor, kredi kartlarını sonuna kadar kullanıyor. Bununla da yetinmiyor. O güne kadar herkesten “Küçük Kibritçi Kız” muamelesi gördüğü için hayattan başka yönlerden de tat almaya çalışıyor. Kapısına gelen meslek erbabı ile, mobilyaları taşıyan Rosco (eşsiz İsaach de Bankole) ve pizzacı kız Cookie ile (Paz de la Huerta) ilişkiye giriyor. Dairesini mum ışığı ve egzotik çarşaflarla süslüyor. Böylece insanın vakti sınırlı olunca, para da önemini kaybedince, sınırsız imkanlara sahip olabileceğini birinci elden kanıtlıyor. Ama bütün bu imkanlar arasında Melody için en önemlisi, kırmızı gitarı. Kısa geri dönüşlerle gördüğümüz mutsuz çocukluğunda hep böyle bir elektro gitarın hayalini kurmuş. Redford The Guitar’da sonunda kendi sesini bulan bir insanın hikâyesini anlatıyor

Yaaradi Nee Mohini filminde Vasu orta sınıf bir aileden gelen ve babasıyla yaşayan işsiz bir gençtir. Yakın arkadaşları Cheenu ve Ganesh kendilerini iyi birer iş bulmuş ve düzgün bir hayat sürmektedirler. Ancak Vasu bir türlü gerekli nitelikleri sağlayamamakta, dil becerilerini geliştirmeyi başaramamaktadır. Öğretmenlik yapan babası ise onu sürekli eleştirmekte ve sorumsuz biri olduğunu söylemektedir. Hayattan bıkmış, umutsuz bir durumdayken Keerthi’yi görür ve ilk bakışta ona aşık olur. Artık ona açılmak için uygun zamanı beklemektedir. Üstelik şansı da yardım eder ve onun çalıştığı şirkette bir iş bulmayı başarır. Hayatının akışını bu tesadüf değiştirecektir. Keerthi’ye aşkını ifade etme çabasındayken bir anda kendini farklı bir dünyada bulur.

Christophe Honoré'nin, Aşk Şarkıları müzikalinden sonra Sarkozy'nin bir demecine tepki olarak çektiği ve Paris'te bir lisede yaşanan aşk entrikalarını konu alan bu son filminde, Louis Garrel bu sefer öğretmen rolüyle çıkıyor karşımıza. Annesinin ölümüyle birlikte, on altı yaşındaki Junie, öğretim yılının tam ortasında okul değiştirir. Yeni geldiği okulda ona yaklaşan erkeklerin en sessizi olan Otto'nun çıkma teklifini kabul eder. Ama çok geçmeden İtalyanca hocası Nemours'a âşık olur. Duygularına teslim olmak istemeyen Junie, ne mutluluğun ne de tutkularının götürdüğü yere gitmeye razıdır. Ona göre aşk sadece bir aldatmacadır.

Film türünde her ne kadar korku filmi yazsa da +18 sahneleri ağırlıktadır.Bu nedenle bir çok eleştiriye maruz kalmış bu filmi merak edenler için paylaşıyoruz.İyi seyirler...

FİLM +18 YAŞ VE ÜZERİ İÇİNDİR! Biyolojik ve psikolojik bir rahatsızlık sonucu, cinsel anlamda çok farklı istekleri olan bir kadın ve bir adamın, birbirinden habersiz olarak yaşadıkları kimi zaman sadistçe hikayelerinin kesişme noktaları anlatılıyor.

Julian Wright etkileyici ve büyük başarılara imza atmış bir işadamıdır. Ancak Julian'ın herkesten sakladığı bir sır vardır: Çok sıkılmaktadır. Kişisel yaşamı bitap haldedir ve Julian hayata farklı bir şekilde bakabilmeyi istemektedir. Karşısına çıkan ve tanıdığı herkesten çok farklı olan Michael Reed, Julian'ı etkisi altına alır ve onu kalıplaşmış monoton hayatından koparmaya başlar. Julian çok daha bohem bir yaşam stiline doğru evrilirken, ondaki değişiklik iş arkadaşlarından ve üvey kız kardeşi Rita'nın evliliğine değin yansır.

Jun-su, 19 yaşında, popüler ama asi biridir. Bir gün, ebeveynleri, onu evde yalnız bırakarak, hayatına çeki düzen vermesi için ültimatom verir. 6 aylık bir bebek olan Wooram, evlerinin kapısının önüne bırakılana kadar, özgürlüğü pek önemsemez. Wooram'a bakmaktan başka seçeneği yoktur ve ona meme sütü bulmak ister. Dadıyı nereden bulabilir acaba?

Üniversitede iken oldukça başarılı ve popüler biri olan Raj (Shahid Kapoor) okul bitip hayata atıldıktan sonra tam tersi bir durumdadır, şanssızlıklar ve başarısızlık yakasını bırakmamaktadır. Bir falcıya gidip durumu hakkında fala baktırır. Falcı bazen insanların önünü açacak ve fırsatlar yaratacak "şansa" sahip olmaları gerektiğini, kendisinin de bir şansının olması ve bulduğunda ona iyi sarılmasını söyler. Bu sıralarda bir kaç kez karşılaştığı ama sayesinde bazı küçük kazalardan kurtulduğu priyanka'nın (Vidya Balan) kendi şansı olduğuna inanır. Oysa her karşılaşmasında Priyanka'yı hep aşağılamış ve kavga etmiştir.

Kadınların ve erkeklerin cinsel yönlerini ele alan uzmanlar tarafından hazırlanan bir belgesel film.

Revanche Avusturya’nın başkentinde bulunan modern bir genelevde yaşanan gizli bir aşk hikayesiyle başlıyor. Ukrayna’dan göç eden ve bedenini satarak para kazanan Tamara ile kadrolu satıcı Alex arasındaki ilişki, evin büyük patronlarında saklanmaktadır. Yeni bir hayat kurmanın düşlerini kuran çift, büyük patronun Tamara ile ilgili bazı kişisel planları olduğunu öğrenince, acele etmeleri gerektiğini kavrar. Alex’in yeni bir hayata başlarken ihtiyaç duyacakları parayı edinmek için pek masum olmayan bir çözümü vardır. Küçük bir soygun gerçekleştireceklerdir. Başta her şey yolunda gider, fakat soygun esnasında bir polisin çiftin kaçtığı arabanın lastiği yerine kızı vurup öldürmesiyle bütün planlar alt üst olur. Alex acısını içinde saklayarak kasabada yaşayan dedesinin yanına sığınır. Fakat yeni evi, Tamara’yı vuran polisin evinin çok yakınındadır ve Alex bu rastlantıyı intikam için kullanmaya karar verse de; polisin çocuk sahibi olmak için çabalayan karısının bambaşka fikirleri vardır...

Dr. Gao Jing, fotoğrafçı ve dalgıç Dave Chen Guo Dong ile tanışır. Kısa sürede birbirlerine aşık olurlar. Guo Dong sevgilisini, antik bir sualtı şehrini görmeye götürür. Amacı burada Gao Jing’e evlilik teklif etmektir. Ancak dalış sırasında Guo Dong ortadan kaybolur. Gao Jing, sevgilisinin başına ne geldiğini araştırmaya başlar.…..

Kang So-hwi, güzel bir dövüş sanatları dehasıdır, ve yetişkinliğe adım atmak üzeredir. Ama onun yolculuğu başkalarınınkine benzemez. İnsan üstü gücü ve dövüş sanatlarındaki ustalığı üniversitedeki arkadaşlarını, hatta gönlünü kaptırdığı delikanlıyı bile korkutur. Çok üzülen So-hwi dövüş sanatlarından vaz geçer ve artık farklı bir yol seçmeye karar verir. Kendisi de bir dövüş sanatçısı olan babası, aile geleneğinin son mirasçısını kaybetmekten korkar ve So-hwi’nin eski arkadaşı olan Il-young’ı onu kararından vaz geçirmesi için görevlendirir. Bu sırada, kötü ruhlu Heuk-bong dövüş sanatları dünyasını ele geçirmek için geçmişte çaldığı efsanevi ‘Keskin Kılıç’la kılıç ustalarını teker teker öldürerek bir savaş çıkartır...iyi seyirler...

2006 yılının kışında Norveç dağlarının eteklerindeki Jotunheimen bölgesinde 4 genç korkunç bir şekilde ölür. Aralarından sadece bir genç kadın kurtulur. Bu genç kadın soğuk ve açlıkla mücadele ettikten sonra en yakın yerleşim yerine ulaşmayı başarır. Üstü kan içinde olan Jannicke isimli bu genç kadını, yolda tesadüf eseri bulan kişi, onu en yakın hastaneye götürür. Jannicke bir süre sonra hastanede kendine gelmeye başlar. Hastanenin koridorlarında dolaşmaya başlar. Hastanede sanki kimseler yok gibidir. Kâbus yoksa sona ermemiş midir?

Arjun, hayatta büyük kaygıları olmayan bir gençtir. Kağıt oyunlarını çok sevmekte, ve tüm vaktini bunlardan para kazanmaya çalışmakla geçirmektedir. Bir gün bir alışveriş merkezinde, Zoya adında bir kızla tanışır, ve yaşamının tüm seyri değişir. Her şeyi sıradan bulmaya başlayan Arjun için, hayatı yeni bir anlam kazanmış ve bir amaç bulmuştur. Daha büyük hedefler peşinde koşmaya başlayan Arjun, mafya bağlantıları kuracak, ve etkisi gittikçe büyüyen bir eleman haline gelecektir. Ancak polis de Arjun’un peşine düşecek; mafya liderinin kendisine teklif ettiği sınırsız gücü mü, yoksa hayatının aşkı Zoya’yı mı tercih edeceği sorusu, Arjun’u zora sokacaktır.

2006 yılında Teksas'ta yaşanan gerçek bir olaydan uyarlanan film. Aralarında müdürün kızının da olduğu beş ponpon kızı okulun kurallarına uymayan davranışlar göstermeye başlar. Alkol kullanmak ve internete uygunsuz fotoğraflar koymak gibi davranışlar kızların başını belaya sokar.

Yeni evli bir çift olan Ben ve Jane, gelecek vaat eden bir iş için Japonyaya taşınırlar; hayalleri Tokyoda moda çekimleri yapmaktır. Mt. Fuji dağı yakınlarında arabayla ormanın içinden geçen karanlık bir yolda ilerlerken trajik bir araba kazası sonucunda genç bir kıza çarpıp ölümüne sebep olurlar. Bilinçleri yerine geldiğinde kızın cesedini bulamazlar. Kafaları karışık bir halde yeni hayatlarını yaşamak üzere Tokyoya varırlar. Bu sırada Ben, çektiği moda fotoğraflarında esrarengiz bazı beyaz lekeler görmeye başlar. Jane bu lekelerin yolda çarptıkları kızın ruhuna ait olduğunu ve kızın intikam peşinde olduğunu düşünmektedir. Tüm bunların bağlantılı olabileceği düşüncesiyle korkan çift, gizemli şeylerin oldukları gibi kalmalarının daha iyi olduğunu fark edeceklerdir..

Üniversitede profesör olan Nicholas (Tim DeKay) ve öğrencileri, yurtdışında kazı yaparken eski bir toprak kap bulurlar ve dönerken yanlarında Amerikaya götürürler. Nicholasın eski karısı Avanın açtığı kabın içinden kutsal kitabın orijinal metinleri çıkar. Avanın tercüme ettiği sayfalarda, Nuhun, şeytani bir varlığı hapsettiği ikinci bir gemi inşa ettiği yazmaktadır. Fakat gemi Irakta batmıştır. Nicholas, hükümetin de izni ile Iraka araştırmaya gider. Gemiyi ve içinde hapsedilen şeytani varlığı bulurlar. Ancak şeytan kaçınca, korku dolu bir kovalamaca başlar.

Hayvan eğitmeni Eddie işi gereği bir çok hayvanla uğraşmaktadır fakat oğlu Bill'in evde hayvan beslemesine karşıdır. Bu nedenle Bill'in sokakta bulduğu Beethoven'a ve sevimli yavrularına evde bakmasına izin vermez. Eddie'nin çalıştığı filmdeki köpek ortadan kaybolunca yerine acilen yeni bir köpeğin bulunması gerekir. Bu iş için Beethoven'dan iyisi yoktur. Üstün meziyetli Beethoven'a Hollywood kapıları açılmıştır.

Şiddetli bir deprem Tokyo şehrini altüst eder. Şehir zamanla düzene kavuşur. Ama doğal dengeler henüz yerine oturmamıştır. Depremin etkisiyle Pasifik Okyanusu aniden ısınır ve ısı artışı büyük bir tsunamiye sebep olur. Koskoca şehir bir anda sular altında kalmıştır. Dönemin son teknolojisi ile donatılmış kurtarma ekibi, ölü şehirde arama-kurtarma faaliyetlerine başlar. Bir grup insan, metro istasyonunda mahsur kalmış ve bir şekilde yaşam sinyali göndermeyi başarmıştır. Fakat ekibin tüm kazazedeleri kurtarmak için sadece 18 dakikası vardır. Ya bu 18 dakika iyi değerlendirilecek ve kazazedelere bir yaşam fırsatı daha verilecek ya da yaşayan herşey sular altında can verecektir...