Trafikten kurtulmak için bir araba tasarlayan Moskova Üniversitesinde okuyan bir öğrenci arabasını piyasaya çıkarır. İlk başta sadece trafikten kurtulduğu düşünen kahramanımız aracının artık suçlular peşinde olacağını pek de hayal etmemiştir. Tasarladığı araba artık şehri koruyan bir araç haline dönüşmüştür...

Barselonada yaşayan 10 yaşındaki Jana, Kabbo adlı Afrikalı bir çocukla karşılaşır. Evinden yurdundan çok uzakta olan bu çocuğun memleketini merak eden Jana, kanatlı atıyla Afrikaya doğru yola çıkar. Afrikada Mel ile tanışır ve onunla arkadaş olur. Bu bereketli topraklarda yeni dostlar, sihirli yaratıklar ve muhteşem bir macera onu beklemektedir.

Eski ordu pilotu Loren Mercer Güney Pasifik’te gizli bir görev sırasında kaybolan eski erkek arkadaşı Capt. John Lightfoot’u aramaktadır. Ancak bilmediği şey bir uzay aracının Lightfoot ile çarpışması sonucu bir adaya biyolojik madde boşalttığıdır. Arama ekibi bir süre sonra dev örümceklerle karşılaşacaklardır...iyi seyirler...

Filmde genç bir çocuk ile henüz yeni yeni porno yıldızı olan bir kadının 80li yıllar başındaki bir aşk hikayesi anlatılıyor. Bu çiftin ilişkileri ilk başlarda iyi gitse de daha sonraları kadının yaptığı iş bakımından sıkıntıya girecektir...

Gizli ajan ethan hunt beyazperdeye geri dönerken, bugüne kadar karşılaştığı en amansız rakibini de yanında getirdi. hunt ile ekibi bugüne kadar izini kimsenin takip edemediği silah satıcısı ve bilgi sağlayıcısı owen davian’a karşı zor bir göreve soyunuyor. 60’ların ünlü dizisinden günümüze kadar popülaritesini kaybetmeyen görevimiz tehlike’nin beyazperdedeki üçüncü macerasında yönetmen koltuğunu j.j. abrams devam aldı. lost ve alias dizilerini yaratarak tv dünyasında büyük sükse yapan, kendine has ciddi sayıda bir hayran kitlesine sahip abrams’ın beyazperdeye attığı bu dev adımı heyecanla karşılamamak mümkün değil. üstüne üstlük genç yönetmen arkasına tom cruise gibi bir starla, capote’yle, uzun yıllardır hak ettiği oscar’a kavuşan philip seymour hoffman’ı da almış durumda...

Araba Yarışcısı Babası Tarafından Erkek Gibi Yetiştirilen Johanna okulun En Popüler Çetesine Katılır Ve Yaptığı Yaramazlıklarla Okulun Altını Üstüne Getirir.…..

Emekli bir FBI suçlu analisti, garip bir seri cinayet davası için tekrar göreve çağırılır. Dava gariptir çünkü davanın çözülebilmesi için kendi kanını da analiz ettirmesi gerekmektedir.

Aşkın ve sevginin gücünü herkese ispat etmeye çalışan bir çifti alan film dram konularını da ele almıştır. Film hakkında yorumlarınızı bekliyoruz...iyi seyirler...

The Talking Cure isimli tiyatro oyunundan uyarlanan film; Freud ve öğrencisi Jung'un ilişkisi çerçevesinde psikanalizin doğuş sürecini ve bu iki büyük ismi karşı karşıya getirecek olan 18 yaşındaki genç kadın Sabina'nın öyküsünü anlatıyor. Freud'u Mortensen'in, Jung'u Fassbender'in ve Sabina'yı da Knightley'in canlandıracağı film şu an post-prodüksiyon aşamasında...

Melody Wilder, aynı gün içinde hem çalıştığı şirketteki sıkıcı işinden atılır, hem de aynı derecede sıkıcı sevgilisi tarafından terk edilir. Üçüncü darbe ise, kelimenin gerçek anlamıyla öldürücü bir darbedir. Doktor (Janeane Garofalo) ona, ameliyat edilemeyen türden bir gırtlak kanseri olduğunu söylüyor. İki ay ömrü kalmış. Melody bunun üzerine düşünüp taşınıyor, ömür boyu biriktirdiği parayı çekip gününü gün etmeye karar veriyor. Büyük, çok güzel bir daire kiralıyor, bir sürü eşya alıyor, kredi kartlarını sonuna kadar kullanıyor. Bununla da yetinmiyor. O güne kadar herkesten “Küçük Kibritçi Kız” muamelesi gördüğü için hayattan başka yönlerden de tat almaya çalışıyor. Kapısına gelen meslek erbabı ile, mobilyaları taşıyan Rosco (eşsiz İsaach de Bankole) ve pizzacı kız Cookie ile (Paz de la Huerta) ilişkiye giriyor. Dairesini mum ışığı ve egzotik çarşaflarla süslüyor. Böylece insanın vakti sınırlı olunca, para da önemini kaybedince, sınırsız imkanlara sahip olabileceğini birinci elden kanıtlıyor. Ama bütün bu imkanlar arasında Melody için en önemlisi, kırmızı gitarı. Kısa geri dönüşlerle gördüğümüz mutsuz çocukluğunda hep böyle bir elektro gitarın hayalini kurmuş. Redford The Guitar’da sonunda kendi sesini bulan bir insanın hikâyesini anlatıyor

"4 mevsim ve 4 şarkıyla 17 yaşındaki bir kızın çağdaş portresi" olarak tanımladığı son filminde Ozon, Buñuel'in meşhur Gündüz Güzeli filmini çağrıştıran bir öyküyü ele alıyor. Filmin merkezindeki Isabelle, ergenlikten henüz çıkmıştır ve cinsel uyanışıyla aşk arayışını bir fahişe olarak yaşamayı tercih eder. Beden, ergenlik, aile ve cinsellik kavramlarını tartışmaya açan filmde geçen her bir mevsime bir Françoise Hardy şarkısı eşlik ediyor.

Hayatı boyunca ajanlık yapan Frank Castle meslek hayatı boyunca çok sayıda ceset görmüştür. Zamanla hem ailesinden uzaklaşmaya başlamış hem de psikolojisi bozulmaya başlamıştır. Frank artık işi bırakıp ailesiyle vakit geçirmek ister. Sakin bir hayata kavuştuktan sonra bir gün ailesi gözlerinin önünde öldürürlür. Öldüren kişiler Frank'ında öldüğünü düşünürler fakat Frank hayatta kalmıştır. Şimdi alınacak bir intikam vardır sırada..